POLENLEŞME MUHABBETİ 22, KONU: KEŞİF
Herkese selamun aleyküm:) Polenleşmelerimize kaldığımız yerden devam ediyoruz. Nisa Uçar ile yapmış olduğumuz Keşif polenleşmesinde bakalım arımız bize neler diyor? Kendini tanımak, kendini keşfetmek onun penceresinden nasılmış bakalım ve umarız ki siz de bizler gibi bu polenleşmeden heybenize güzel, mis gibi öneriler alırsınız
İnsan kendini neden keşfetmek ister sence?
Bizler eşref-i mahlukat, yaratılmışların en üstünü olarak yaratıldık. Allah bizi sevdiği için var etti. Rabb’imiz bizi ümmete, vatana, millete ve bu dünya için bir şeyler yapmamız gerektiğinden yarattı. Her birimiz farklı görevlerle bu dünyaya hizmet edeceğiz. Hepimiz farklıyız, hepimizin farklı kabiliyetleri var. Bu kabiliyetlerle insan kendini değerli hisseder. Bu bütün insanların fıtratında olan en doğal olgudur. Çünkü bu değer insanı ayakta tutar. Etrafına baktığında yaratılan her şey bir görevi üstleniyor. Vakti geldiğinde hepsi ne yapacağını biliyor. Güneş ne zaman doğacağını, batacağını; yıldızlar, ay gökyüzüne ne zaman çıkması gerektiğini… Bir tanesi sadece bir milim geç kalsa bütün dünya alt üst olabilir. Vücudumuza baktığımızda her bir organımızın farklı bir işlevi var. Bir tanesi en ufak bir şeyi yapmasa bağışıklığımız hemen düşer ve hayati tehlikeler oluşabilir. İnsanlık da böyledir. Birimiz üstümüze düşen görevi yapmazsak dünya altüst olabilir. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki bir şeyler yapabilmek, faydanın dokunduğunu bilmek, hayatı hem anlamlı kılar hem de bu dünyanın kendisi için bir şeyler yaptığında anlamlı olduğunu anlar. Bu algı asla bencilce değildir. İlk hedefimiz: kendimiz. Her ne kadar bunu “kendim” için diye düşünsek de dolaylı olarak insanlığa faydamız dokunur. Yukarıdaki örneklerde belirttiğim gibi. Bu faydanın tam anlamıyla olabilmesi içinse gerçekten sevdiğimiz ve ilgi alanımız olan bir şeyler olmalı. Nasıl ki hepimiz farklıysak; aynı görevleri, işleri, aktiviteleri yapmada da farklı olduğumuzu bilmemiz gerek. İşte bu yüzden insan kendini keşfetmek ister, hayatını anlamlı kılmak için.
Faydamız dokunduğunda üstelik sevdiğimiz ve kabiliyetli olduğumuz bir konuda ise dünya gerçekten daha anlamlı bir hale geliyor. Çok basit gibi görünen şeylerde bile. Asıl önemli nokta, kendimizi nasıl keşfedeceğimiz? Senin kendini keşfetme yolculuğun nasıldı?
Güzel bir soru. Herkesin merak ettiği ve yirmi birinci asrın insanları olarak bu kadar hıza alışmış olduğumuz bir çağda, bir formül olsun ve onu uygulayınca hedefimize ulaşalım istiyoruz. Bunun bir formülü yok madde madde sayacağımız. Bu bazen anın vacibini yerine getirirken anlayacağımız, bazen yaptığımız bir alışverişte fark edebileceğimiz bir durum. Mesele de bu: farketmek. Öncelikle şunu bilmemiz gerekir ki kendimizi keşfetmek bir döneme sıkıştırılacak bir durum değildir. Hayatımızın sonuna kadar devam edecek bir arayıştır. Arayışı devam etmeyen insanın hayatı monotonlaşır ve kendini yıpranmış, değersiz hisseder. İnsan yaptıklarını gördükçe daha da araştırmak ister. Bu da bizlerin karakterini ve hatta yaşadığımız olaylara verdiğimiz tepkilere kadar etkiler. Elbette ki nasıl keşfetme konusunda kendimize soracağımız sorular var ancak bu sorular bizim sınırlarımızı, kırmızı çizgilerimizi belirlemek içindir. Neyi severiz? Neyden hoşlanmayız? Bunları bilmek oldukça önemli. Topluma göre değil de kendi sınırlarına göre hal alan bir birey olmak kendi özsaygımız için gereklidir. Bir yapboz gibi düşünebiliriz. Sınırları belirlemek de bunun sadece bir parçasıdır. Yani keşfettik ve bitti, böyle bir şey değil kesinlikle. Bu yapboz ise son nefeste tamamlanmış olacak. Bende sizlere bir parçasını tamamlamanız için kendinize yöneltebileceğiniz soruları yazacağım:
* Yaratılmasaydım ne eksik kalırdı?
* Ben öldüğümde bu dünya ne kaybeder?
* Bizden önce giden iyilerin yerini doldurabilir miyim?
* Bu dünyadan ayrılan ben olduğumda yerimin doldurulma ihtiyacı hissedilir mi?
Benim kendimi keşfetme sürecim de halen devam ediyor. Her geçen gün farklı bir özelliğimle karşılaşıyorum. Ama benim sınırlarımı çizdiğim “ Nisa kim? Neyi sever? Neyi sevmez?” sorularına net cevaplar verebilmeye başladığım dönem covid dönemi oldu. O dönemi kendi nezdimde rahmete dönüştürdüm, hamdolsun. Evlerden çıkamadığımız için çokça kitap okudum. Her hafta iki, üç kitap bitiriyordum. Ve bir süre sonra fark ettim ki kendi sınırlarım oluşmuş, okuduklarımdan öğrenmişim. Her kitap farklı kişilikler tarafından yazıldığı için kendi karakterimi oluşturmuşum. Benim “sınırlarımı” çizdiğim dönem bu şekildeydi.
Çok güzel ifade etmişsin. “Hayatımızın sonuna kadar devam edecek bir arayış” kesinlikle. Son zamanlarda kendimde fark ettiğim noktalardan bir çoğu neyi sevip sevmediğimle ilgili. Henüz onları bile tam bilmiyorum. Üzerine tefekkür edince kendimizde bile öğrenebileceğimiz o kadar çok şey var ki…
Senin keşif sürecinde bir çok kişinin olduğu gibi karantina döneminde olmuş. Açıkçası bu duruma çok şaşırmadım. Hepimizin evde kaldığı ve yapılabilecek bir kaç aktiviteyi de yaptıktan sonra düşünmeye başladığı ve dolaylısıyla da kendi üzerimizde yeni farkındalıklar oluşturduğumuz bir süreçti, Rabbim tekrarını yaşatmasın. Peki bizlere keşif sürecimizde yardımcı olacak, seninde faydasını gördüğün dizi-kitap-film-podcast önerebilir misin?
Normalde karşımdaki kişiyi tanımadan kitap tavsiyesi yapmayı çok doğru bulmuyorum. Okumak isteyenler ilk önce araştırıp daha sonra ihtiyacına göre okumalarını tavsiye ederim. Hem hayatınızı düzenleyecek hem de kendinizi tanımanıza yardımcı olacak kitaplar:
Gençlerle Başbaşa
Ikıgaı-1
Ikıgaı-2
Biz Bize (Taha Kılınç)
Şu Hortumlu Dünyada Fil Yalnız Bir Hayvandır
Avcumuzdaki Kelebek
İnsanın Anlam Arayışı
Kendinle Savaşma Sanatı
Proktineyşın
Var mısın
Yola çıkarken
Zamanın Kıymeti
Müthiş Psikoloji
Film konusunda da genel itibari ile yabancı filmler izledim. Bazı yerlerinde maddi, manevi değerlerimize dikkat edilmeyen davranışlar var. Bunları bilerek izlemenizi isterim.
Forrest Gump
Umudunu Kaybetme
Ölü Ozanlar Derneği
Akıl oyunları
Ben Efsaneyim
Ters yüz
Black
Esaretin Bedeli
Bob Aziz
12 Kızgın Adam
Podcast dinlemeye yeni başladım tavsiyem yok o yüzden.
Önerilerin için teşekkür ederiz. Şimdi benim merak ettiğim bir diğer soruya geçiyorum. İslam dini insanın kendini tanımasına önem verir mi?
Elbette verir. İnsanın kendini tanıması hem zaaf ve eksiklerini hem de yetenek ve kabiliyetlerini bilmesi demektir. İnsanın nereden gelip nereye gittiği, evvelinin ne olduğu, sonunun ne olacağı konusu da “kendini tanıma” kapsamına dahildir. Bakara suresinin 130. Ayetinde Rabb’imiz şöyle buyurur: “İbrahim’in dininden ancak kendini/nefsini bilmeyen kimse yüz çevirir.” Tıpkı “namaz kılın, oruç tutun, zekat verin” emirleri gibi bu da Kur’an’ın emridir. İnsanlar olarak nasıl ki yüz çeviremezsek dinimizden, kendimizi bilmemiz ve tanımamız şarttır. Ne kadar önemli olduğu ayetle de sabit. Ayrıca bu dine itaat etmek ancak kendini, acziyetini bilmekle olur. Kendini bilen haddini bilir haddini bilen Rabb’ini bilir. Dolayısıyla kendini bilmeyen insan kainatı da Allah’ı da tanıyamaz. Mutlaka kendi üzerinde düşünmesi ve kendini tanıması lazım. Yunus’un sözleriyle bitirmek isterim:
İlim ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir,
Sen kendini bilmezsin,
Bu nice okumaktır
Okumanın manası
Kişi Hak’kı bilmektir,
Çün okudun, bilmezsin,
Ha bir kuru emektir.
Okudum, bildim deme,
Çok tâat kıldım deme,
Eğer Hak bilmezisen,
Bu kuru laf demektir.
…
Okursun uçtan uca
Sen elif dersin hoca,
Ma’nisi ne demektir
Yunus Emre der hoca,
İsterse bin var hacca,
Hepisinden iyice,
Bir gönüle girmektir.
Peki kendimiz tanıdık diyelim, şimdi ne olacak? Hayatımızda ne gibi değişikler meydana gelecek?
Bu soruya bir sözle başlamak istiyorum: “Kendini bilenlerin güzelleştirdiği bu dünyayı ancak kendini bilmeyenler çirkinleştirecektir.” Elbette ki hayatımız baştan aşağı değişmeyecek. Bu bir süreç. Her gün bir farkındalıkla karşı karşıya kalarak yolda olacağız ama bu sefer bu yolda emin adımlar atarak devam edeceğiz. Kararlarımız, davranışlarımız net olacak. Ne istediğini bilen biri olacağız. Çevresine göre şekillenen değil kendi sınırlarını şekillendirmiş biri olacağız. Ve kişinin sınırları ne kadar belirginse o derece kendini daha fazla tanır. Yaptığı işte, görevde mutlu olur. İlgilendiği alanı bulmuş, üzerine yoğunlaşmış ve dünya ahiret mutluluğa kavuşmuş olur. Biliyoruz ki Allah, "Şu işi neden yapmadın, neden en iyi olamadın?" diye direkt bir soru yöneltmeyecek. Bilakis "Ben sana şu kabiliyeti verdim; kendini neden tanımadın, neden bulmak için uğraşmadın?" Sorusunu yöneltecek. Kendimizi tanıdık şimdi ne olacak? Olacak olan görevlerini bilen, bu görevlerle de bizi bekleyen insanlara umut olmak için var gücüyle çalışan bireyler olacağız. Ebedî yurda göçtüğümüzde Rabb'imiz bize bu soruyu yönelttiğinde gönül rahatlığıyla diyeceğiz ki "Uğraştım Rabb'im, gayret ettim"
Son olarak sormak istediğim bir soru var, sence kendini tanımayan insan mutsuz mudur?
Net mutsuzdur diyemem ama tatminsizdir, şükürsüzdür. Ve hep çevresindeki kişilere muhtaçtır. Yalnız kaldığında hiçbir şey yapamaz. Canı sıkılır. Çevresindekilere bu sıkılganlığından dolayı dert olur. Kötü olaylar yaşadığında, morali bozulduğunda “kendini, kendi” toparlayamaz. Hep birilerinden destek bekler. Hep aynı rutinde ilerleyerek geçer hayatı. Yeniliklere, bilgilere ulaştığında mutlu olur ama bunun için az çaba sarf eder. Hazırcıdır çünkü.
Kendini tanımış, bunun için çaba harcayan, en azından yolda olan insan; yalnız kaldığında da kendini mutlu etmeyi, eğlendirmeyi bilir. Çünkü kendini tanımış, keşfetmiştir. Sürekli dışarıdan motivasyon beklemez. Kendini nasıl ayağa kaldıracağını kendi bilir.
Uzun lafın kısası kendini tanımayan insanın mutsuz olmasa bile içinden çıkamadığı, anlamlandıramadığı bir boşluk vardır hayatında.
Benim için çok güzel bir süreçti. İnşallah okuyanlarda istifade ederler. 💜
YanıtlaSilsüpper istifade ettiğim bal gibi bir polenleşme olmuss. Teşekkür ederiz Nisa Arı :))
YanıtlaSil