ÇİÇEK BAHÇESİ 7, BAŞLIK: SOĞUK AKŞAMIN MİSAFİRİ
Herkese selamunaleyküm! Çiçek bahçesine kaldığımız yerden devam ediyoruz inşâAllah. Bu hafta Sevgili Mimozaveroasa'nın ''Soğuk Akşamın Misafiri" öyküsü ile karşınızdayız. Güzel bir uyarı veriyor aslında öyküsünde. Namazı hatırlatan ve birçok şeyi çağrıştıracağını düşündüğümüz öyküyü merak ediyorsanız buyrun bakalım:)
Ders biteli bir saati geçti. Şehrin soğuğu o büyük ininden çıkmak üzere. Ne içtiğim dumanı tüten bir bardak çay dindirecek az sonra gelecek üşümeyi ne de boynuma doladığım atkı. Ellerimi hırsla birbirine sürtüyorum, oturduğum sandalyeye mıhlandığımı yok sayarak. Sıcak mayıştırıyor, kafamı masaya yaslasam, gözlerim aniden kapansa uyuyacağım. Burnuma gelen sigara kokusunu bastırmaya çalışıyor yan masadan gelen kahkaha sesleri. Yüzümü buruşturmama sebebiyet veriyor.
“ Tabii, oğlum ne sandın. Sesini bile çıkartamadı.”
“ Az kalsın...”
“ Az..” Bir büyük kahkaha daha.
“ Bu gece gelmez yani yurda,” dedi kalın sesli biri.
“ Gelsin de göreyim, kemiklerini kırdırtmazsam neyim oğlum,” dedi az önce pis pis gülen. Ufacık sallantıda yerle bir olacak, sözde çelik zırhlara sarılı o özgüveni fark etmemle kafamı çevirdim sesin geldiği yere. Çevirmemle aralarında en iri olanıyla göz göze geldik. Ne var der gibi kafasını salladığında biraz daha dik dik baktım sonra kalktım oturduğum yerden. Üzerime sinmişti sigara kokusu. Annem montumu bir koklasa etraf velveleye gidecekti. Yeminler içe içe “ Yok anacığım ne içmesi, yeminliyim.” cümleleri dökülecekti meyveler soyulmadan hemen önce. Babam burnuna indirdiği gözlüğüyle “ Hani içmek yoktu hergele” dedikten hemen sonra “ Fesuphanallah” diye de ekleyecekti. Adımlarım hızlandı, Kadir Abi’ye içtiğim çayın parasını bıraktım ve ayrıldım. O an soğuk yüzüme okkalı bir tokat savurduğunda burnumu atkının altına gömmeye çalışıyordum.
Mübarek, mübarek soğuk kemikleri çatırdatıyordu saatleri durdurmadan hemen önce. Yerde buzlanmaya yüz tutmuş karlara basmamaya gayret ederek fakültenin sokağına döndüm. Fakültenin biraz ilerisindeki dolmuş durağına gitmem gerekiyordu. Burnum kırmızıya dönmeden orada olsam kafiydi. Ellerim ceplerimde ilerlerken tanıdık bir sima çarptı gözüme. Sınıftandı bu, Zübeyir. Birkaç kez çay içmiştik. Ve ben ikinci vizelere onun notlarıyla hazırlanmıştım. Adımlarım ona döndüğüne hafifçe sesimi yükselterek konuştum.
“ Selamünaleyküm Zübeyir.” Gözlerini diktiği ayak uçlarından hızla kaldırdı. Koyu mavi gözleri soğuktan sulanmış, burnu kızarmıştı. Bizim üç yaşındaki Enes’i andırıyordu.
“ Aleykümselam abi,” dedi.
“ Ne arıyorsun bu soğukta burada?” dedim yanına oturarak. Aklı olan dışarıda olmazdı, delirmişti galiba.
“ Öyle oturuyordum abi, iyi geliyor buraya ” dedikten hemen sonra başını gösterdi. Koluna vurdum.
“ Deli misin oğlum, hasta olacaksın, git yurduna.” Cümlemle başını diğer tarafa çevirdi. Gözlerimi kıstım hafifçe.
“ Bir şey mi oldu, kız meselesi mi?” Sesim iyice sohbet havasına bürünmüştü.
“ Yok abi, yurda gidemem bu gece, eğer gidersem dayak yiyeceğim çünkü.”
“ Ne.” Kaşlarım çatıldı dediğine. Kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan bu çocuk... Tövbe estağfurullah.
“ Kardeşim ne oldu anlatsana şu olayı.”
Başta hızla ellerini birbirine sürttü, birkaç kez öksürdükten sonra anlatmaya başladı olayı. Kahvedeki çocuğun adını zikretti ilk. Bu çocuğun sevdiği kız, bizimkiyle irtibata geçmeye çalışıyormuş bizimki de usulünce gönül işine başlamadan noktayı koymuş. Kız yana yıkıla bizimkinden bahsediyormuş, tabii çocuğun kulağına gitmiş olanlar. Sinirlenmiş bizimkine çatmış, bizimki de ses çıkartmayınca iş bu kadar büyümüş.. Arkadan destek alınca da astığım astık kestiğim kestik oluvermiş, sözde kabadayı tabii durur mu?
“ Ulan sen niye ses çıkartmıyorsun?” dedim öfkeyle.
“ Hastanelik olana kadar dayak mı yiyeyim abi, beş kişilerdi beş! Kusura bakma ama çalışmam gerek.”
Yüzümü sıvazladım öfkeyle ardından dudaklarım aralandı ve şu cümle çıktı
“ Kalk oğlum, bize gidiyoruz.”
Babamın babası yani Necati dedem, çok ekmekçi bir adammış. Babaannem yakınarak anlattırdı her hafta muhakkak yanında bir misafirle eve gelirmiş. E ortada yokluk var, adamın elini bekleyen beş boğaz ama yok dedem umursamaz “ Rızkı veren Mevla’m hepimizin rızkını vermiştir, aç kalmayız!” dermiş. Bu huy dedemden babama miras kalmış, hatırlıyorum ben küçükken evimizden hiç misafir eksik olmazdı. Annemin gün arkadaşlarından çok babamın arkadaşları geliyordu evimize.
“ Annem yere yatak açarken ‘ babası kılıklı ‘ diye söyleniyordu.” Annem, misafir severdi de böyle aniden gelenlerden pek haz etmezdi. Onun misafirlik anlayışında, her yer pırıl pırıl olacak, güzel yemekler hazırlanacaktı. Ama şimdi çat kapı gelince... Severdi annem temizliği ve yemekleriyle övünmeyi sanırım bu yüzdendi bu huyu.
“ Allah’tan dün temizlik yapmıştım da ev temiz.”
Kılıfı yastığa geçirmeye çalışarak dudaklarımı araladım. “ Anne iki günde bir zaten dip köşe temizliyorsun her yeri, babam çamaşır suyu solumaktan bıktığı için sırf temizlik yaptığın günler evden kaçıyor,” dedim sırıtarak. Ardından ekledim, “ Yalansa yalan de.”
“ Zevzek, bırak bunları da arkadaşının yanına git.” Duymak istediğim cümleyi duymanın verdiği sevinçle yastığı ve kılıfı yatağa fırlatıp çıktım odadan. Aslında beklediğimden daha iyi geçmişti. Hatta babam Zübeyir’i görünce o kadar sevinmişti ki sanırsın her gün evimize girip çıkıyordu. Çay ve kuruyemiş eşliğinde muhabbet etmeye başladılar, arada sorularda soruyordu. Böylelikle annemin “ İn midir, cin midir doğru dürüst tanımadığın çocuğu eve getiriyorsun,” diyerek kafama kepçeyle vurma hayalleri kurduğu an’ın soruları cevaplanıyordu. Babama dediği kadarıyla iki kardeşlerdi, benden üç yaş küçüktü - ki aynı sınıfta olmamızın nedeni benim sınavı üçüncü yılımda kazanmamdı.- hem okuyup hem çalışıyordu. Sonra muhabbet başka yerlere çevrildi. Sakince babamı dinliyordu, o an nedense küçük erkek kardeşimmiş gibi hissettim. Dediğim gibi fazla muhabbetimiz yoktu ama “ Zübeyir şunu da yapar mısın kardeşim?” diye sorsam göğsümden itmezdi. Başkalarının aksine burnu havada, kızların deyimi ile havalı, yakışıklı olan bu çocuk çekingen, saygılı ve samimiydi. Belki de onu diğerlerinden ayıran çizgilerinin farkında olmasıydı, dengeyi kurmuştu asıl saadetin ne olduğunu çözmüştü.
“ Ben yatıyorum çocuklar, Allah rahatlık versin size,” dedi babam ayağa kalkarak. Ardından Zübeyir’e döndü. “ Bu hergele olsun olmasın evin adresini öğrendin, burası artık senin de evin sayılır oğlum,” dedi. Karşımda oturan çocuk ışıldayan gözlerle başını bir aşağı bir yukarı sallarken babam gülümseyerek odadan çıkmıştı. Arkasından da insanı gözünden anlayan bir derviş hırkasını bırakmıştı.
“ Abi, ben...”
“ Hadi kardeşim hadi, yarın sabahın yedisine ders koymuşlar.” Birlikte odadan çıktığımızda dudaklarımda ufak bir tebessüm belirmişti.
Odaya girdiğimizde annem de hayırlı geceler dileyip odasına çekildiğinde yer yatağını gösterdim.
“ Hadi yat oğlum, sabah kalk dediğimde kalkmazsan uyandırmam bak.”
“ Abi, seccade varsa verir misin, yatsıyı kılıp öyle yatayım.”
Kütüphanenin en alt rafına koyduğum seccadeyi alıp ona uzattım.
“ Bana da dua et.”
“ Etmesine edeyim de abi, kendisi nerede diye sorarsalar ne diyeyim?”
Merhametle parıldayan gözlerine baktım öylece. Sonra ‘ iyi geceler,’ dileyip buz gibi olan yatağa girdim. Gözlerimi kapattım.
Birkaç hışırtıdan sonra ne çok hızlı ne de çok yavaş okunan sureleri duymaya başladım. Bunlar dedemin bana ezberlettiği- şimdi ise ezberimde olmayan- surelerdi. O an gözümde sıcak bir yaz günü belirdi. Dedesinin peşinde küçük beyaz takkesiyle koşan oğlan çocuğunu görür gibi oldum. Yan yana dizilen insanlar, her beş vakitte semaya yükselen ‘ haydi kurtuluşa’ nidaları perde gibi geçti. Sağ gözümden bir damla yaş düştü, sesler bir arttı bir azaldı.
“ Artık burada demeyecek misin evladım?”
“ Dede...”
“ Özlemedin mi oğlum, kalk hadi.”
Gözlerimi hızla araladığımda kalp atışlarımın sesi ezan sesine karışıyordu. Yorganı üstümden attığım gibi doğruldum yataktan, odadan çıkıp banyoya girdim. Vücudum tir tir titriyordu, açtım musluğu soğuk suyu birkaç kez yüzüme çarptıktan sonra abdest aldım. Titremem azalmış, ezan bitmişti, Odaya girdiğimde ise Zübeyir’e seslendim.
“ Kalk Zübeyir ezan okundu.”
Usulca açıldı gözleri.
“ Abdestini al da birkaç zamlı sureyi tekrar edelim.”
“ Selim Abi...”
“ Evet kardeşim, evet artık bende burada diyeceğim.”
.
.
.
6 Kasım'22
Yazan: Mimozaverosa
NOT: Bizlere instagramdan ve mailden ulaşabilirsiniz. Güzel yorumlarınız bizim için çok değerli🐝
🤍
YanıtlaSil🧡🧡🧡
Sil