POLENLEŞME MUHABBETİ 12, KONU: YAZMAK VE MÂNÂ
–Güzel sözlerin için teşekkür ederim öncelikle. Ben bu hayatta, sohbet ile başkasına aktaramadığım sözlerimin olduğunu fark ettim. İçimde susturamadığım bir ben daha vardı. İçim konularla dolup taşardı. Onunla uzun uzun muhabbet eder, bazen birkaç saat uyumaz, dışarıdan bomboş gibi gözükürdüm. Ama o esnada hep içimde konuşan, mantıklı cevaplar ve sorular üretebilen bir kız daha vardı, ayrıca sohbeti çok sarıyordu:) Bundan bir kaç yıl önce içimdeki kızın sözlerini yazılara aktarmaya karar verdim. Yazılarımın çoğunda bir daldan dala atlama mevzusu var, işte bu içimdeki kızla ettiğim sohbetin bir kanıtıdır aslında.
Yaşamak yazmak için her zaman yeterli bir sebep. Çünkü en küçük detaylar bile aslında zahiren küçük ve basit gibi gözükebilir lakin bizim aklımız ve duygularımız boyut ile çalışmıyor. Ben hiçbir zaman boyut ile çalışmayı sevmedim, çünkü yaşamak bile boyutların ötesindedir, eğer sadece gördüklerimiz ile yaşasak diğer hayvanatlardan hiçbir farkımız kalmaz. İnsan olaylara ve nesnelere mana katarak yaşayabilir ancak. İnsanı izlenimleri insanlaştırır. Ben de buna ithâfen hayattaki küçük detayları kullanarak yazılarıma başlarım hep. Ayriyeten her zaman bu küçük başlangıç kocaman meselelere uzanır. İşte bu bizlere aslında basit bulduğumuz her detayda kainata uzanan bir yol olduğu gerçeğidir. Sadece bağlantıları göremediğimizden her şeye anlamsız diyoruz. Bu bana Allah’ın “Yeryüzünde nice deliller vardır ama onlar geçip giderler” sözünü de anımsatıyor.
Yazmak benim için gerçekliğini ortaya çıkarmayı ifade ediyor. Aslında insan yazmaya başladığında kendiyle de tanışıyor. Yazarken yazdığı konuya nasıl yaklaştığını görebiliyor, oradan hangi meselelere atladığını, zihnindeki bağlantıları fark ediyor. Bu yüzden bence yazmak birer ruh tahlili ve zihin incelemesi yapmak da denilebilir. Kainatı okumak için onun küçük numunesi olan kendini de okuyabilme sanatı :)
İnsan dönüp kendini dinlemeli, kendi ile konuşmalı. Ruhunun sızılarında dolaşmalı ki kendini de tanıyabilsin. Bizler hız çağında yaşıyoruz ve gerçekten de dönüp kendimize bakmayı, kendimizi dinlemeyi unutuyoruz. İnsan kendini nasıl dinleyebilir bu kalabalıklar arasında?
–Bu sorunun gerçekten herkes tarafından kendi şahsına sorulması gerektiğini düşünüyorum. İşte burada bir başka soru daha ortaya çıkıyor, ben kendimi dinlemeye hazır mıyım? Çünkü içimizdeki arkadaşımız bizi terk etmez, biz onu terk ederiz. Onun sözleri ağır gelir, bizler kalabalığa kaçarız. O sessiz sözlerle doğruları söyler, bizler susturmak için sesli yalanlara başvururuz. Ama insan şunu bilmeli, sessiz sözlerin verdiği doyumu sesli sözlerden alamaz. Bu yüzden insan kendinden kaçtıkça ve sözlerini susturdukça hayattan keyif alamayan, kalabalıklar arasında yalnız bir adama dönüşür. Yalnız bir adam, çünkü kendini bile terk etmiş. İnsan kendini kendiyle barıştığı zaman dinleyebilir. Kendine değer verdiğinde, sözlerine müsaade ettiğinde dinleyebilir. Hayata büyük bir kitap gözüyle baktığında, onun yorumunu yapmak için heyecanla bekleyen kişiyle tanıştığında dinleyebilir. Bunun kalabalıkla alakalı olmadığını da yaşayınca anlayabiliriz aslında. Kendiyle iletişim halindeki biri kalabalık arasında bile kendini dinleyebilir. Çünkü bu illa bomboş bir odada yapılacak bir eylem değildir. Bu, hayatın içinde kalınca, kalabalıklar arasında bile kendine söz verdiğinde yapmayı başardığın bir eylemdir. Elbette, gerçek manasıyla yalnız kalmaya ihtiyacımız yok mu? Tabii ki var. Bazen gerçek manada kalabalık insanı uzaklaştırabiliyor kendinden ve ya sessizliğe ihtiyacımız olabiliyor bazı meseleleri konuşmak için. İşte böyle zamanlarda irademizi kullanarak doğru ortamı seçmeliyiz. Ben aklıma mühim bir mesele geldiğinde nerede olursam olayım izin isterim ve kalkarım. Başkalarına tuhaf gelebilir lakin bu kendiyle konuşmayı sevenler için bir ihtiyaçtır. Bunun için de anlayışlı dostları olmalı insanın:)
Kendini dinlemek, kendiyle vakit geçirmek mühim bir mesele. İnsanın düşünme melekesini de geliştiriyor. Ayrıyeten bir nevi tefekkür de oluyor. İnsan kendi kendini tefekkür ediyor. Özellikle yalnız kalmayı sevmeyen bazı dostlarımız oluyor. Ama insan kendi ile vakit geçirmeyi de bilmeli. Sen kendinle vaktini nasıl geçiriyorsun? Her şeyin arkasındaki mânâyı nasıl buluyorsun mesela?
–Ben kendi kendime merhamet duymayı denediğimde aslında kendime vakit ayırmaya başladım ve hayatım daha yaşanabilir olmaya başladı diyebilirim. İnsan kendine değer vermeli, mutluluğu için çabalamalı. Zaten büyük çıkarlarımız için ister istemez çalışıyoruz ama bizler bazen küçük detayları atlıyoruz. Mesela kendi kendimize “hadi sana bir dondurma ısmarlayayım” ve ya “hadi biraz arka bahçede mi otursak” tekliflerini en son ne zaman sunduk, biraz düşünmeliyiz. Ben aklıma gelen fikirleri ertelemeyi hiç sevmem. Bence insan ne koşulda olursa olsun kendini öncelemeli. Bu beraber geçireceğimiz vakit illa kocaman çabalar sonucu olmamalı zaten. Küçücük kaçamakların verdiği lezzet bambaşka olacaktır eğer severek yapıldıysa. Ayrıca her zaman amacımızı net ve sağlıklı seçmeliyiz. İşte o zaman insan kendiyle keyifle vakit geçirebilir. Ben kendimle zihnimin dürtüklemesini duyduğum an diğer hayatımı bekleterek vakit geçiriyorum denilebilir. Her şeyin arkasındaki manayı bulmak mümkün değildir. Ama insan kalbi ve aklıyla mülahazalar yaptığında varlığını aydınlatan gerçeklerle karşılaşabiliyor.
İnsan, kainatın küçük bir numunesi olduğundan, hayatın manası ancak yine onun zihninden bulunabiliyor. Büyük bulmacanın anahtarı, onun küçük odasında saklı. Ayrıca kendimize bakışımızın yanında evrene bakışımızı da şekillendirmeliyiz bunun için. Hayata okunacak bir kitap gözüyle bakan kişi, her sözcüğüne dikkat kesilir. O zaman bu mana arayışı bitmeyen bir maceraya dönüşür. Zaten bence arayış asla bitmeyen bir yoldur. Ancak insan ölünce biter, o da ölümü sebebiyledir. Ve bir de insan mana ararken kendi hislerine de güvenmeli. Körü körüne demiyorum lakin hiçbir hissimiz de boş verilecek bir tınıya sahip değildir. İnsan düşünecek bir soru bulduğunda, kalbini dinlemeli ve ondaki bilmeceyi çözmeye çalışmalı. Akıl bu yolda bizi yönlendiren, şekil veren, mantık ve sağduyuyu sağlıyor. Onun asla es geçmemeli insan.Ve tabii ki manayı bulabilmek için manayı verenin sözlerini, yani vahyi de unutmamalıyız.
Hayatın inceliklerine bakarsak, bir kuşun uçuşu ya da rüzgarın ağaçların yapraklarını hışırdatması ve bunları izlerken mânâ alemimizde de dolanabilmemiz yani kendi içimizdeki tevhit hikmetini de ortaya çıkartabilmemiz kolay olacak belki de:) Yazmak için insanın bolca tefekkür etmesi gerekmez mi sence?
–Yazmak da zaten bir yerde tefekkür etmektir. İkisi birbirinden ayrılmaz bir bütün aslında. Tefekkür etmek hayatın içinde kalıp başkalarının göremediği detaylarla sohbet etmektir. Örneğin bir ağacı tefekkür ettiğimizde aslında ortaya çıkan ürün ağaç ve zihnimizin bir etkileşimidir. Bu bağlamda tefekküre aydınlatıcı bir sohbet de diyebiliriz. Yazmak ise bu kompozisyonun sözcüklere indirgenmiş halidir. Gerçekten yazmak isteyen bir insan tefekkürden kopmamalı.
Bir şeyler yazmak isteyen arkadaşlara neler tavsiye edersin. Herkes nitelikli sayılabilecek yazılar yazabilir mi?
–Yazı içimizden kopan bir parçadır. Sözcüklerimiz bilinçaltımızdan, yaşanmışlıklarımızdan, hayallerimizden, ümitlerimizden izler taşır. Bu yüzden kalemimize dökülen her kelime bizi temsil eder. Özeldir, özgündür. Yazı yazmak isteyen arkadaşlara önce içindeki kendisiyle iletişimi kuvvetlendirmesini öneriyorum. Bunu sağlamak için de günlük yazmak çok büyük bir kolaylık sağlar. Günlük yazan insanlar, gün boyunca çok daha sık bir şekilde kendi kendilerine konuşurlar. Günlük dediğimiz şeyi de o gün yaşananlar şeklinde anlamamak lazım. Hem o gün yaşananlardan referans alarak hem de akla gelen bir konu üzerinden oldukça nitelikli eserler çıkabilir. İnsanlar yaşamanın ne kadar edebi ve olağanüstü olduğunu unutuyor. Hayatın sadece mekanik yüzünü görüyoruz çoğu zaman. Ama hayat, ama bu etten beden tüm gördüklerimizden daha şiirsel. Bu yüzden büyük sözcükler kullanmaktan çekinmeyin. Hayatı basite indirgemeyin. Üzerinde mana gördüğünüz hiçbir ufak detayı atlamayın. Yazmak için zihninizin kıpırdadığını hissettiğiniz an önceliğiniz düşünceleriniz olsun.
Teşekkür ederiz Gülbeyaz. Bizim için çok kıymetli bir polenleşmeydi. Ve hayattaki incelikleri fark edebilmek nasip olsun inşâAllah. Tefekkürlerimiz bol olsun. Ve senin de yazıların bol olsun. Kıymetli yazılarını okuyucularımızla da buluşturmak nasip olur inşâAllah.
–Her şey için çok teşekkür ederim💖 seninle konuşmak çok güzeldi☺️ soruların hep doğru noktalara temas ediyordu gerçekten çok kıymetliydi.
Allah razı olsun. Nice polenleşmelere diyelim o zaman nasipse:)
NOT: Sevgili arı kovanı üyeleri polenleşmelerimizi yayabilir. Linkleri siz de sevdiğiniz ve faydalanacağını düşündüğünüz herkese atabilirsiniz. Bizim için de bu çok kıymetli bir polen yayma olur. Sizlerin de desteği ve geri dönüşleri sayesinde bizler çok mutlu oluyoruz. Google'ya arı kovanı blog yazdığınızda karşınıza biz çıkıyoruz. . Biz arılara dua etmeyi unutmayın. Ve de siz de bir arı olarak bu arılara destek olmak istemez misiniz? Unutmayın, arılar birlikte çalışınca ortaya daha güzel ballar ortaya çıkar:)
NOT: Arı Kovanı Blog artık instagramda! Bizleri de ordan takip edebilir, çevrenizdekilerle paylaşabilir ve de yorumlarınızı iletebilirsiniz. https://www.instagram.com/arikovaniblog/
Yazmayı sevdiğin o kadat belli ki Gülbeyaz. Okurken akıp gitti sözler çoook güzel bir sohbet olmuş. 🤤🤤🍯 Başka yazılarını da okumak istiyorum şu an sen yaz biz okuyalım üstad bu ne güzel sohbet 😉👍🧡🧡🧡
YanıtlaSilİnşâAllah ilerleyen vakitlerde Gülbeyaz Arımızın yazılarını da paylaşacağımız bir alan olucak:) takipte kalın:) ve yorumlarınızı belirtmekten asla çekinmeyin:)🧡🐝
Sil